İçeriğe git

Kaskal

Kaskal

Kayıt tarihi: 09 Eki 2015
Çevrimdışı Son Aktivite Şub 18 2024 05:01 ÖS
*****

#24464 Size biraz kendimden bahsedeyim..

Yayınlayan Kaskal on* 16 Aralık 2015 - 07:55 ÖÖ

Yaptıklarım beni mutlu ediyor evet. Herkesi ederdi herhalde. Ama çok zorlu bir mücadele veriyorum. Yılların birikmişliği var. Kendi içimde ilahlaştırdığım Tiyatro, bana esas kimliğimi unutturdu. Bazen konuşurken falan ya bu sanki ben değilim bu ses benim sesim değil, bu görünüş kime ait yahu? ,falan diyorum. Lisede yaşadıklarım, insanların bana kök söktürmesi vs, hayatıma çok yön verdi. Daha doğrusu beni farklı şeylere yöneltti. Misal ilk yıl hiçbir yeri kazanamadığımda, lisedeki arkadaşlarım hiç uğraşmayıp çeşitli özel okullara girdiler. Ben de hiçbir yeri kazanamamanın utancını yaşadım. Çünkü lisede hiç kavga etmedim kimseye vurmadım. Vuramam da ben canlı bir varlığı incitemem. İncitemiyorum denedim. En fazla psikolojik şiddet uygulayabilirim. Fark ettim ki hep aileme karşı faşist davranmışım. Bu kavga etmemekten dolayı dört yıl katlanmış olduğum insanlara dört yıl önce içimden demiştim ki. Siz gülün eğlenin salaklar ben zafere ulaştığımda da bakalım hala gülüyor olabilecek misiniz; intikam soğuk yenen bir yemektir diyerekten. İkinci yıl ailem ve dostlarım bana Tiyatro'yu bu kadar hayatının merkezine koyma dedi; sınava girdim ama bu kez de çok umursamaz göründüm. Bana böcek gibi bakıyordu. Hemen ezilmesi gereken bir böcek.. Titanic. Daha önemlisi ben kendimi çok ukala gördüm ve bu ben değilim dedim. Üçüncü yıl komplekslerim belirdi, sınavı kazanamadığımda estetik zevke uygun değil miyim dedim bu kompleks bende iki yıl kaldı. Daha sonra tanıdığım çok değer verdiğim insanlar, öğretmenlerim, tiyatro sanatçıları vs; Emekcan insanları bu kadar kafana takma, sen oyununa odaklan dediler. Ben de kimin için kendimi toplumdan soyutlayacağım bu insanlar için mi dedim ve E E E E EEEGO! Egom ortaya çıktı. Çok kompleks egoist bir insan olmaya zorluyormuş meğer insanı. Dördüncü sene paraya kıydım ve özel ders aldım. Beni izleyen herkes çok etkilendiğini söyledi. Hatta bir Şehir Tiyatroları yönetmeni, oyuncusu bana; senin oyunculuğun benim oyunculuğu duvardan duvara vurur, klozete atar, üstüne mıçar, bir de üstüne sifon çeker dedi tabi ben bu arada tüm komplekslerimden ve egomdan kurtulmuştum. O nedenle bu dediği egomu pohpohlamadı aksine bana umut verdi. Bana baktı ve tüm sınıfın önünde ben bu adamla oyun çalışırım dedi. Hatta tutturduğu günlük hala elimde. Arada açıp okuyorum. Hiçbir okulda aşama alamadım. Mimarsinan'da Zeliha Berksoy ben tam kapıdan çıkarken yanındaki bir başka akademisyene yalnız çok iyiydi dedi. Bu kez de acaba çok iyi olanları da mı almıyorlar, eğitime ihtiyacı olanları tercih ediyorlar diye düşündüm. Belki de bu sadece kendimi avutma şeklimdi. Beşinci sene artık alıştım, olmazsa da olur baba diyerekten(Gerçekten babama diyorum bunu, bir hitap şekli değil.:D) YGS'ye girdim ve daha orada barajı geçemedim. Tabi barajı geçemediğim için konservatuvar sınavlarını da deneyemedim. Bu kez de umursamaz davranmanın doğurabileceği en uç, en kötü sonucu gördüm. Başarısızlık sanatçıların kaldıramadığı en acı veren durumdur. Tabi sanatçı adayları için de geçerli bu durum.. Bir sene kendimi dinlendirmiş olurum diyerekten kendime ŞAHANE bir yalan söyleyerek de o seneyi bitirdim. Geçen seneydi bu. Geçti gitti yani. Bu sene altıncı senem sınavları deneme şansım 23 - 24 yaşına kadar. İstanbul şansım daha kalmadı. İstanbul Üniversitesinde alımlar 20, Mimarsinan'da da 21 yaşına kadar olduğundan mütevellit. Bu sene babamın hastalığından dolayı da ölmeden önce benim mutlu ve ayaklarımın üzerinde durduğumu görmeye ihtiyacı var diye düşünüyorum. Şuan yaptığım meslek ne kadar dayanışmacı olsa da aslında tebessümümün ardındaki hüzünü görebildiğine inanıyorum. Ben Tiyatro Sanatçısı olmak zorundayım. Çünkü gitar çalmak, İngilizce öğrenmek/geliştirmek, resim bunların arasında sorumluluk almayı asla geri çevirmeyeceğim tek sanat dalı. Ve benim hayatta mutlu olmamı sağlayabilecek tek yol. Yoksa her gün işe gidip arada sırada film izleyecek vakti bulabilen biri olacağım. Ve bu kişi olmak istemiyorum. Bu kişiyi tiyatro oyunu için yaratıp sahnede canlandırmak isterim ama gerçekten bu kişi olamam. Zaten oyuncu olmayı istememin nedeni her gece farklı biri olmak. Emekcan'dan uzaklaşmak. Emekcan'ı özlemek.. Yapmak istediğim şey bu kendimi eskisi gibi sevmek istiyorum. Seviyorum ama eskisi gibi değil. Beni ne bu kadar duygusal yaptı onu çözmeye çalışıyorum. Küçükken izlediğim şeyleri arıyorum. Travmalarımı bulup yeniden yaşıyorum. Mesela Shining'in Red Rum sahnesi, Katil bebek Chuckie'nin bir polis memurunu bıçakladığı sahne. Fox Kids'te izlemeyi en çok sevdiğim Çılgın Korsan Jack. Bunları yeniden izleyip eski beni hala kendime görerek mutlu olabiliyorum. Ciyak Kedi'nin tüm bölümlerini Türkçe dublaj olarak izleyebilme şansım olsaydı evimi satıp alırdım. Bu kadar da hastalıklı bir durum bu. Ama ne yapayım, yaşamımı sürdürebilmemin tek yolu bu. Ben büyümek istemiyorum, kendimdeki değişiklikler kalbimi acıtıyor. Bazen küçük bir çocukken ki beni dışardan görüyorum yani gözümün önüne geliyor o an daha çok aile filmi izlediğimde ve sahnelerinde hüngür hüngür ağladığımda. O yüzden ağlamak bana yaşadığım acıları hatırlatıyor. Duygusallığım had safhada. Ve bu duyarlılıkla benim kesinlikle sanatçı olmaya ihtiyacım var. Dünya'ya kazandırabileceğim şeyler var. Kiminden fazla, kiminden az. Bu filmlere ihtiyacım var. Gerçekte olan kimliğimi unutmamak için. Ailemle geçirdiğim o güzel günlerin hep içimde, hatıralarımda olduğunun farkında olabilmem için. Eğer o çocuk hiçbir zaman ölmezse ben de ölmem ve sonuna kadar öz güvenimle hayata bağlanır ve onunla mücadele ederim. Ve kendimle gurur duyarım. Ailemden kalanlar ve gelecekteki ailem benimle gurur duyar. Çünkü hayatta verdiğimiz en büyük mücadele aslında kendimizle olan çatışmamızdır. İnsan kendiyle mücadele etmelidir. O yüzden senden yardım istiyorum. Bu filmleri bulmak için bakabileceğimiz her yere bakmanızı rica ediyorum. Kanalları aramak olsun, eski VCD'lere bakmak olsun bu anlamda bir yardım bekliyorum. Çünkü ben bundan bir sekiz yıl kadar önce internette Spooky House'u (Sihirli Ev'i) bir online satış sitesinde görmüştüm. Hem de sağ alt köşede Türkçe dublaj yazıyordu. Almak istedim hatta aldım da ama yaklaşık bir iki hafta kadar sonra stokta tükendiğini açıkladılar. Bu acıyı da yaşadım, tatlıydı. Bu güzel film emek arşivi, Emek'in filmleriyle, Emek'in anılarıyla çok daha güzel olacak. Emek güzel olacak. Dünyam çok daha güzel olacak. Umudum olacak.. :)


Son olarak da Valiant Hearts: Great War'ın kurgusu bu babamın izlemek istediği Askerin Babası adlı filmden alıntı. Bana anlattığı spoiler vere vere sonunu getiremediği film.. Oyundaki Emile karakteri filmdeki babanın kendisi. Savaşa katılan oğlundan haber gelmeyince onu bulmak için savaşa kadar giden baba. Babam da gelirdi. :)




#24448 Size biraz kendimden bahsedeyim..

Yayınlayan Kaskal on* 14 Aralık 2015 - 03:46 ÖS

Sitenin alanı sinema olduğundan böyle bir konu başlığı tercih ettim. Aslına bakarsanız düşünmedim bile direkt yazdım. :D

Kişisel Gelişim Sürecim

Efenim öncelikle bilmenize çok da elzem olmayan şeyleri anlatacağım. Yıl 1994 dünyaya geldim. 21 yaşındayım. Maymun iştahlıyım. Çocuk ruhluyum. Aslında nostalji düşkünü hüzünbaz birer melankoliğim. Lise mezunuyum (Güzel Sanatlar/ Tiyatro) Beş senedir konservatuvar sınavlarını deniyorum ama ne yazık ki GÜZEL ülkemin MANTIKLI eğitim sisteminden dolayı henüz bir yeri kazanamadım. Bana yeteneksizsin, devlete suç atıyorsun da diyebilirsiniz ama oyunculuk okumak için girilebilecek toplasan OTUZ devlet konservatuvarı var. 1000 kişi sınav deniyor kontenjan 10 kişi. Bereket ki iki kez aşama aldım ve ilk otuza girdim bu da egomu tatmin etti. :D Burası latifeydi. Son beş senedir okumamaktan ve evde kafayı yemekten kaynaklanan bir varoluş sorgulaması yapmaktayım. Akabinde gelişen çalışma hayatı ve yaşamama hissi de cabası. Düzen güçlerinden uzak kalıp kendini keşfetmeye çalışması açısından insanın bir süre yaşamaya ara vermesi gerekiyor beş yıl bunun için yeterli bir süre. Ben de kendimi keşfetmeye başladığım şu sıralar nelere bağımlı olduğumu anladım. Mesela ben bir bilgisayar bağımlısıyım. Ekrana bakmadığımda ya da uzaktayken bilgisayarım iyi mi acaba kardeşim üzerine sıvı bir şey dökmüş olabilir mi diye endişeleniyorum. Bu hastalıklı yanıydı iyi olan yanıysa tamamen kapitalizm/sahte ihtiyaçlardan uzak tutuyor beni. Mesela insanların çoğu genelde update ve yenilik meraklısıdır. Ben kendime ait olan bir cep telefonuna bağlanırım ve sanki birlikte doğmuşcasına onu severim dokunamadığımda içim rahat olmaz ve saire haha Kahire gibi oldu. Daha önce hiç bu iki kelimeyi ayrı yazmamıştım. :D

 Kültür Birikimim

Hoş bulduk. Benim babamın doğduğumdan beri sakalları Pierce Brosnan gibidir. Yaşlı olduğu dönem tabi. :D Bundan kaynaklanan bir sakal sevdam var ve değişik sakallara ilgim var. Bu düşüncem lise yıllarında arkadaşlarım tarafından erkeklerden hoşlanıyormuşum gibi düşünülmesine sebep olmuştur ve gençlik yıllarım burnumdan gelmiştir. Tabi erken yaşta evlenip çocuk yapan sonra birbirlerine duydukları aşkın gerçek olmadığını anlayıp anlaşamayıp ayrılan çiftlerimiz, çıkardıkları maddeyi de umarsızca yetiştiren ailelerimiz sağ olsun; pek çok şımarık zorba yetiştiriyorlar. Babamın çizimi iyiydi bu bana da geçmiş ben de hep sakallı bıyıklı farklı dönemlerden insanlar çizmeye başladım şükür ki şuan oldukça etkileyici çiziyorum. Bu sakal bıyık sevdam tarihten hoşlanmama sebep oldu ve internetin gelişmesi ile(Google'u keşfetmem) çeşitli dönemleri araştırmaya başladım. Biliyor musunuz tarih boyunca bırakılan sakal bıyıkların modaya uyma ve siyasi nedenleri var. Yani sırf başbakan Abraham Lincoln diye sadece çenesinde sakal bırakarak onu destekleyen delegeler var. Amerikan İç Savaşı'nda savaşmış bir general olan Burnside kısa süre sonra sanayi devriminde öncelikle Amerika'da ardından İngiltere'de çıkmış bir sakal modası olan Side Burn'e yol açmış. Neden bilmiyorum ama sanırım tanrı bu aşkımı gördü ve beni de sonradan turuncuya çevirdi. Sakallarım şuan turuncu, saç kahverengi. Tam bir korsanım. En sevdiğim. (Black Sails dizisinin Flint'i ne benziyorum. :D) Sendromlu, hastalıklı bir yaratık oldum anlayacağınız. :D İlkokuldan beri sevgili validem yüzünden bir enstrüman çalmak zorundaymışım gibi düşündüm hayatım boyunca. Ortaokul, Lise şu boş kaldığım dönem defalarca kez çalmaya çalıştım ama sıkıldım ve bıraktım. Müzikten anlamadığımdan değil haa. Camel, Pink Floyd falan dinlerim post modernizm sayesinde artık çoğunlukla Post Rock ve bu sayede müziğin sözsüz icra edilmesi gerektiğinden yana olmaya başladım. Sözleri diziyorlar hiçbir anlamı kalmıyor. Oysa filmlerdeki fon müzikleri gibi anlaşılsa daha hoş olmaz mı, insan anlasa sanatçının ne demek istediğini. Maymundan gelmiş, kıllı yaratıklar olabiliriz ama algılama gücümüz var değil mi.. Sinema küçüklüğümden beri beni etkileyen ve yetişmemde çok büyük payı olan bir sanat türü oldu. Fox Kids çizi filmleri ile başladı serüven. Eskiden öyle etkileyici çizgi filmler vardı ki bir kere yaratıcıydı, hümanistti, eğiticiydi. Şimdiki gibi dini propaganda yapan baştan savma zırvalıklar yoktu. Tuvaletin klozet dışında bir yere yapılmayacağını biliyoruz herhalde. Tamam bazen mola yerlerine yetişemeyip otobüsü durdurup çalı çimene de yaptığımız oluyor evet ama tamamen muhtaçlıktan. Mecburiyetten. ÇARESİZLİKTEN!! Ben Fox Kids izlerken ailem bana sevgi verdi ve ben şımarık ama duygusal bir birey oldum neticede. Ve en önemlisi kendimi fark etmiş durumdayım. Pek çok insan bunu yapamıyor. Kabullenmiyoruz biz. Birisi diyor ki abi sen çok kendinden bahsediyorsun. Biz hemen ne demek istiyorsun sen falan diye savunma moduna geçiyoruz. Yani sosyal hayatta bir rezil olma, rencide edilme endişemiz var sanırım. Bu moda geçmemizin nedeni de herhalde çok yalan söylediğimiz için. Ben hiç yalan söylemedim. :D:D:D Yalana başvurmak da insani bir eylem önemli olan bunu zamanı gelince açıklamak. Sinema diyorduk. :D Ya istiyorsanız oturun çünkü bu çok uzun süreceğe benziyor. Neyse hocam işte ilk izlediğim film evde VCD de oldu. Spielberg'in E.T. si idi bu film. Bu baş yapıt. Bu EFSANE.. Ben de ilk izlediğim filmin çocuklara yönelik bir film olmasından ve Fox Kids ile büyütülmemden dolayı aile filmleri, çocuk filmleri nasıl kullanılıyor bilmiyorum; izlemeye başladım. Ya herkes izler bunda sorun yok. Benim sorunum karakterleri, olayları hatta sahneleri unutamıyor olmam. Benim duşta bile aklıma küçükken izlediğim bir anım yaşadığım bir travma geliyor aklıma. Ve ben üstümü giyip bilgisayar başına oturup bu filmin adını saatlerce arıyorum. Bazen tanıdığım bir oyuncu oluyor falan bulabiliyorum İMDB'den. Ama hiç tanımadığım biri olduğunda ne yazık ki çok zorlanıyorum. Söyleyeceğim şeyi unutmadan söyleyeyim. Bu filmlerde aile etkisi hatta bir de hayvan dostlarımız olduğu zaman daha çok etkileniyorum. (Miço'nun verdiği filmler sağolsun) Gerçek Yürek, Free Willy, A Dof of Flanders, Little Heroes, Can Dostum Buddy vesaire.. Hayvanlar hep yardıma muhtaç ve aslında güvenebilecek birer dost arıyorlar. Lütfen sevgili insan kardeşlerim hayvanları sevelim. Babamın eskiden biriktirmiş olduğu VCD arşivi sayesinde çok farklı filmlere yöneldim. Birkaç tane sayayım anlarsınız birbiri ile alakası olmayan filmleri duyunca. Cyrano De Bergerac, Olağan Şüpheliler, Ölü Ozanlar Derneği, Germinal (Tohumlar Yeşerince) bu kadarı yeter sanırım. Karaköyden alınmış çizgi filmleri saymadım bile. Hani Nil Nehri Prensi, Ben Hur, Kara Ok falan vardır ya onları saymadım. Saymayayım be bakın siz de yoruldunuz okumaktan. Arada esprili bir anlatım kullanıyorum ki sıkılmayın diye. :D Sizin için insan kardeşlerim. Tiyatro, sinemaya olan ilgimi pekiştirdi. Çeşitli dönemlerde yazılmış oyunların filmlerini izledim ve tarih sevgim ile de birleşerek ortaya bir sanatçı çıktı. Ama toplum tarafından bilinmeyen biri neye yarar ki. Hayır hiç de böyle düşünmüyorum bir kerem. :D Kerem ile Aslı diye bir dizi vardı (Serbest çağrışım) bir bölümde Cumhuriyet dönemi İstanbul'u Bahriyelileri olarak kapının önünden geçerken.. Hani benim recebim recebim sarı lira vereceğim. Öhhö öhhö konumuza dönelim. Arada dizide flashbackler yaşanırdı ve böyle anılara giderlerdi. Diyeceğim buydu. Uzatmayı seviyorum ya. :D Neyse arkadaşlar, kardeşlerim, abilerim, dostlar, Romalılar, VATANDAŞLAR BENİ DİNLEYİN! , ben buraya Sezar'ı övmeye değil gömmeye geld.. Yanlış replik. :D Babamın arşivi derin hem de çok. Kitaplığı gibi. Ben de belki çok iyi arkadaş oluruz diye sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü Barış gördü ki yeryüzünün en büyük gerçeği Adem oğlu kızgın fırın Havva kızı mercimek. :D Çünkü burası internette var olan en etkileyici VİP sunuma sahip site. Ve benim de bu sitede biraz emeğim olursa çok sevinirim. Bu arada adım da Emekcan.


Bunalım Dönemim


Son zamanlarda varoluşu daha derinden sorgulamaya başladım. İşte bir gün öleceğimi bile bile neden mücadele ediyorum, neden hayatla savaşıyorum, neden aşık oluyorum, neden patronların beni ezmesine göz yumuyorum Kaire.. He bu arada beşinci sene artık dayanamayıp çalışmaya başladım. Hastanede veri giriş olarak çalışıyorum. İnsanlar gelir insanlar gider. İnsanlar gelir ben kan tüpü veririm insanlar gider. Tiyatro sanatçısı olamadım bari sağlıkçı olayım dedim. Sonuçta Tiyatro da Sağlık da halk için değil mi. Ben halkçıyım. Türküm, doğruyum ah bir de çalışkan olabilseydim. Ama ben yapamıyorum göz göre göre gereksizliğini bile bile devlet için bir şeyler yapamıyorum. Askere gitmem. Oy kullanırım o da ailem istiyor diye. Awakenings filminin çok etkileyici bir repliği vardır; "Başka bir uyanış gerçekleşti, insan ruhunun her ilaçtan daha güçlü olduğu.. Beslenmesi gereken bu. Çalışma, oyun, dostluk, aile. Önemli olan bunlar. Unuttuğumuz bunlardı. En basit şeyler."

Ben ailemi dinlemeye başladığımdan beri mutluyum. Küçükken onlara benim adıma kararlar vermeyin her şeyi ben seçeyim ki sonunda size değil kendime kızayım demiştim. Hep hayatım boyunca yanımda olacaklarını bilerek büyüdüm. Ne yazık ki ilkokula başladığımda okula gazete getirdiğim günler üçüncü sayfa haberlerinde insanların bir gün ölebileceği gerçeğine tanık oldum. :) Dikkat ederseniz ifade değişti. :) Şimdi bulanım ve fark etme dönemindeyim. Mesela ben sakal sevdam yüzünden işe başladığımda sakalımı kestirmişlerdi ama gece amirini sabaha aldırdım bir tezgah kurup ve ben gececi oldum sabah da altı gibi çıkıyorum ve amir bıraktığım sakalımı göremiyor bu sayede. Bu da hep derin ve çocuksu hayal gücümden kaynaklanıyor. Hep bekledim Peter Pan tabi robin Williams'ın oynadığı Hook filmindeki sudaki yansıması hali ile gelip beni Neverland (Var olmayan ülke)'ye götürsün diye. Ama günün birinde olgunlaşacağım gerçeğini de yavaştan kabul etmeye başladım. Yaşamımı sonlardırmak çok istedim ama ailemi bırakamıyorum. :) Büyümemek için kaçınız hayatı sonlandırırdı? Bunlar derin konular olur da günün birinde bana güvenir ve iyi dostluklar kurarsak bunları konuşuruz. Hastanede bile ayrımcılık varken mutlu olmak zor aslında. Gece insanlarına ayrı gözle bakılıyor ne yazık ki. Gece insanları itiliyor, onlardan korkuluyor. Sarhoş, fahişe, tinerci, evsiz bunlar belki görünüşlerinden dolayı yanlarındayken endişelenilebilecek insanlar ama asla normal insandan ayrılabilir kimlikler değil. Beni onlarla dolu bir alana verdiler hem de zaten gecedeyim ya o yüzden bu sakal meselesini çok umursamıyorlar artık. Gündüz gelenler burjuva, aristokrat, bürokrat sanki de polis bile kimi zaman hırsız gözümde. Gündüz Vassaf.. Cehenneme Övgü/Geceye Övgü. Tatlı bir kitap, okuma alışkanlığı olan arkadaşlarımız mutlaka okusunlar seveceklerine eminim. Hatta Geceye Övgü kısmını Google'da bulabilirsiniz aratırsanız. Yapmaya çalıştığım şey çok basit. Ailem bir gün ölecek ve ben ailem diyebileceğim insanlar arıyorum. Sıkı dostlar.. GoodFellas :D
Benimle arkadaş olup beni severseniz çok mutlu edersiniz. Bir de film listesi yayınlayacağım eğer elinde olan varsa ve benimle paylaşırsa çok sevinirim. Artık çalışıyorum istediğiniz fiyatı da verebilirim Nostaljifilmindir ailesi. Aile kelimesini bile burada kullanınca içim ısındı. Nereye gidersek gidelim başımızı sokabileceğimiz bir evimiz olsun değil mi? Beyaz Melek..

Ben hastanede işe girdim, ardından sanki her şey olması gerektiği gibi gidiyormuşcasına babamı da aldırdı tanrı. Ama alış şeklini pek beğenmedim. İlk başlarda basit bir nefes darlığı ile hastaneye geldi daha sonraları sıvı birikimin, damar tıkanıklığı ve neticede kalp yetmezliğine kadar geldi iş. Bir müddet Kardiyoloji'de yattı her gece yanımdaki arkadaşımı dinlendirerek, bir saatliğine babamın yanına çıkma izni aldım ve onu yalnız bırakmadım. Hastaneler bile modernleşmiş biliyor musunuz; odasında buz dolabı ve banyosunda da  duşakabin vardı. Ben de gözlemlediğim şeyler ve değişken dünya adlı beynimdeki kilitli odalardan birine kaydettim. Günün birinde babam ölürse eğer buna katlanmanın tek yolu babamla birlikte izlediğim bazı filmleri tekrar tekrar izleyebilmek. Çünkü ben bu filmleri izleyerek hayatta kalabiliyorum. Mesela Haylaz Maymun bunlardan biri. O Filmde bile oynayan kızın yıllar sonra Amerikan Güzeli'nin Thora Birch'i olduğunu öğrendim. Hayat sürprizler yapmaya devam ediyor. Çikolata kutusu gibi. :D Şu an bunu bir kağıda yazıyor olsaydım mürekkebim gözyaşları içinde silik olacaktı. İyi ki bunu belli etmiyorum. :) Arkadaşlar, size sahip sesleniyorum sahip çıkalım bu Emek kardeşimize. :D

Yukarısı İle Uğraşmak İstemeyenler Sadece Burayı Da Okuyabilir

Ben nostalji düşkünü bir hüzünbazım. Dünya artık raydan çıkmış durumda ve hiçbir şekilde hiçbir şey yoluna giremez. Hayatta mutlu kalmamı sadece aile filmleri izleyerek sağlayabiliyorum. Gerçi hepsinin sonunda ağlıyorum ama olsun. Ağlamak bana insan olduğumu ve çok güzel bir çocukluk yaşadığımı hatırlatıyor. Ben çoğu filmimi tıpkı adım gibi kendi emeğimle buldum. Bunların arasında Borrowers, Mac and Me, Galgameth, Water Horse, Durango Kids falan var. Bulamadıklarıma gelecek olursak.

Spooky House 2002
https://www.youtube....h?v=kdSXWlmWO5I
Treehouse Hostage 1999
https://www.youtube....h?v=Epsh1KHo-Oo
Magic İn The Water 1995
https://www.youtube....h?v=ahUbwA2nljc
The Real Macaw 1998
https://www.youtube....h?v=bx2wlTjXJ3A
Little BigFoot 1997 / Little Bigfoot 2 1998
https://www.youtube....h?v=fiE5PgMMSFQ
Encino Man 1992
https://www.youtube....h?v=1xkTN1Z1rTQ
Pirates of the Plain 1998
https://www.youtube....h?v=1mOS3J2EJ_c
Shipwrecked 1990
https://www.youtube....h?v=Lol61ybhgC0
Treasure İsland 1990
https://www.youtube....h?v=p1QThmO1J2E

Ve babamın ölmeden önce izlemek istediği iki film var bunları bulmaya çalışıyorum.

The Secret Agent 1996
https://www.youtube....h?v=Ucj89v5H5Uo
Father of A Soldier 1965
https://www.youtube....h?v=Gs8wfFnYLRc

Bir de anlattığı ama ismini bulamadığımız bir film var belki içinizde bilen biri vardır. Bir asker filmi. Sanırım dağ gibi bir yere çıkmak zorundalar ama zor şartlar altında ve aç kalarak. Sonlara doğru kel bir asker delirerek arkadaşını yemeye kalkıyor ve geriye doğru kaçarken dağdan aşağı düşüp ölüyormuş babamın anlattığı bu kadar. Baya da kanlı bir filmmiş.





 


 




#24444 1 MAYIS SİNEMACILARI

Yayınlayan Kaskal on* 14 Aralık 2015 - 02:01 ÖS

yadigar_kuzu_yadigar_ejder_sinema_oyuncu
Yadigar Ejder de unutulmasın :)