İçeriğe git


Resim

Korku Sinemasının Gelmiş Geçmiş En Güzel Slash Filmleri...

* * * * * 2 Oy Kullanılmış

  • Cevap İçin Giriş Yapın
Bu konuya 45 yanıt gönderildi

#21
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Graduation Day 1981

 

dia+graduation+day.jpg

 

Halloween,13.cuma yada sleepaway kampı bu filmler aklımıza hemen korku sinemasının slasher tarzını getiriyor,Yalnız bu fim eğer izlediyseniz Chaerleder kamp ve sleepaway kampı filmlerini çok andııryor,yine izlenebilecek güzel bir senaryo,filmde yine öğrenciler ve seri cinayetler slash tarzını bu yüzden çok seviyorum çünkü izleyiciyi sürüklediği gibi finaline kadar merakla bekletiyor.O yıllarda video dükkanlarında en fazla kiralanan filmlerinden birisidir.

vlcsnap-2012-12-06-17h31m58s98.png

Yine 80'li yılların kült filmlerinden bir tanesi,işlenen korkunç seri cinayetler ve arkasında bıraktığı sır perdesi,teen slasher tarzının önemli temsilcilerinden...

Silent+Night,+Deadly+Night+2.jpg

Sean S. Cunningham tarafından çekilen ‘Friday the 13th/13.Cuma‘ filminin gösterime girmesi. 1970′ler boyunca süregelen özgürlük hareketine karşı bir önlem olarak, gençlerin karşısına gardiyan misali dikilen filmlerin başlangıcını oluşturan bu film, slasher türüne daha fazla kan ekleyerek yeni bir alt türün patlama yapmasında baş rol oynamıştır.

 

‘Teen Slasher‘ adı verilen bu tür, gençlere ailelerinden ayrılmamaları, özgürçe seks yapıp içki içmemeleri söylemlerini geliştirir. Korku sineması bu filmden başlayarak 80′ler boyunca devam edecek olan ‘Teen Slasher‘ çılgınlığına start vermiştir.Graduiton Day filminde yine bir teen slaher tarzının izlerini görmekteyiz.

grad_day_banner.jpg

Resimdeki gençlerin sıra ile tek tek katledilmeleri,işlenen bu seri cinayetlerin nedenini öğrenmek istiyorsanız kesinlikle izlemeniz gereken bir yapım,sleepaway kampının izlerinden giden kült bir teen slasher filmi.




#22
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Çığlık (Scream ) 1996

Scream.jpg

 

Çığlık, sinema tarihinin en önemli korku filmlerinin klişelerini yeniden yorumlarken yer yer gedikler açarak değişimi de ihmal etmemişti.

“İnsanlar korkmaktan hoşlanmıyor. Korku filmlerine gitmelerinin nedeni bu değil. Bu filmlere gidiyorlar çünkü zaten hissettikleri bir takım duyguları ortaya çıkarıyorlar. Zarar görmeyeceğinizi biliyorsunuz. Kendinizi yerine koyduğunuz baş karakterin kurtulacağını biliyorsunuz…”

“Neden korku filmlerine gidilir?” sorusunu böyle yanıtlıyor “Scre@m” filmiyle korku türünü Yeniyüzyıl’a girerken dirilten yönetmen Wes Craven. Korku filmleri müptelası Kevin Williamson’ın senaryosunu yazdığı “Çığlık”, türün kilişelerini bir araya getirip bunları hem doğru kullanarak ve yer yer de bozup değiştirerek bir korku kokteyli yapmayı başarmıştı.
Scream3.jpg
“Çığlık”, sinema tarihinin en devrimci açılışlarından birine sahip. Kim güzel, sarışın yıldız oyuncusunu ilk beş dakika içinde öldürmek ister ki? Evde yalnız bir Drew Barrymore, çalan bir telefon ve yabancı bir ses… Korku filmleri hakkında sorular soracak ve yarışmacı bilemezse “kurban” olacak. Sorular basit gibi görünse de tuzaklı. “13. Cuma filminin katili”ni soruyor telefondaki ses. “Jason” mı, yoksa annesi mi? Ancak korku filmi tiryakilerinin bileceği türde bir soru. Drew Barrymore bilemiyor ve sonu hayli kanlı.

Türdaşı pek çok filme yaptığı göndermelerle ince detaylara önem veren zarif bir korku filmi “Çığlık”. Bu önce karakterlerin diyaloglarında karşımıza çıkıyor. “Bir Wes Carpenter filmi kahramanı gibi konuştun” denerek korkunun kralı iki yönetmen Wes Craven ve John Carpenter’a saygı sunuluyor. “Elm Sokağı’nda Kabus” iyi bir film ama sadece ilki, gerisi berbattı” denerek serileştirilen filmler lanetleniyor. (Bu sahneyi yönetmen Wes Craven çıkarmak istemiş ama Senarist Kevin Williamson ısrar etmiş) Bunların dışında filmin gündeme getirdiği klişelerin başında katilin tek kişi ve erkek olması gerektiği üzerinde durulurken “Temel İçgüdü” filmi gündeme geliyor. Ama hemen sonra orada katilin kadın değil (Sharon Stone), “buz kıracağı” olduğu anımsatılıyor. Maço bir tavır mı? Belki… Okul hademesinin “Elm Sokağı’nda Kabus” filminin katili Freddy Kruger’ın kazağını ve şapkasını giymesi (Yönetmen Wes Craven canlandırıyor), “The Fog”, “Hellraiser”,”Terror Train”, “Evil Dead”, “The Town That Dreaded Sundown” gibi korku filmlerine yapılan açık göndermeler, “Çığlık”ın temel aldığı referanslardan…
scream_1996_reference.jpg
“Çığlık”, korkunun temel prensiplerini değiştirmek yerine onları yeniden gözden geçirip yorumlamayı deniyor. Vietnam Savaşı, 68 özgürlük hareketleri, Watergate Skandalı gibi ABD toplumunu ve dünyayı sarsan güvensizlik ortamı, patlayan muhafazakarlıkla eş zamanlarda yükselen korku filmlerinin en büyük özelliklerinden “seks yapma, yoksa ölürsün” korkunun ilk kuralı olarak işaretleniyor. Öyle ki filmin başkarakteri Sidney’in neredeyse frijit bir bakire oluşunun altının çizilmesi bunun için. “Asla hemen geri döneceğim deme”, “telefona cevap verme”, “kapıyı açma”, “kaçmaya çalışma” gibi diğer klişeler de anımsatılarak “korkunun altın kuralları” tamamlanıyor.

“Çığlık”, konu edindiği türü ve izleyicisini avucunun içine alan ve post modernizm rüzgarını sadece korku sinemasında değil tüm sinema sanatı adına en iyi kullanan filmlerden biri.

 

Korku sitesinden alıntı

 

scream-foto.jpg



#23
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Dehşet Kampı (Cheearleader Camp ) 1988

 

Amigo Kampına Hoşgeldiniz...

 

CheerleaderCampBloodyPomPomsCover.jpg

80'li yılların en eğlenceli teen-slasher filmi....

ekgwuxdwbqtybig.jpg

 

cheerleader+camp+van.png

korku sinemasının "slasher" tarzının kalburüstü yapımlarından birisi olan cheerleader kampı filmi  bir okul kampında sapık bir seri katilin  okulun pon pon kız grubundaki kızları tek tek öldürmesi ile başlayan ve kampın tam bir kabusa dönüşmesi ile devam eden nefis bir slash filmi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.13.cuma filminin izinden gitmesi ve Betsy Russel ve Lucinda Dickeyin başarılı performansları ile seksenli yılların bu kült yapımını çok estetik ve görsellik açısından da doyurucu bir yapım....



#24
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Parçalar (Pieces ) 1982

 

Newyork Kasabından sonra İzlediğim en vahşi slasher filmi...

 

Pieces-cover.jpg

 

 

Tipik bir 80′ler slasher filmi olan Pieces (1982), özellikle bu türün hayranları için çok ama çok keyifli bir film. Slasher olmaktan öteye pek geçemese de, filmin özellikle başlangıcı ve finali harika olduğu için, film ister istemez bir iki gömlek yükseliyor. Oldukça klişe ve ucuz taktiklerle seyirciyi zıplatmaya çalışan ve yine oldukça klişe bir şekilde seyirciye ‘katil kim’ oynatan bir film Pieces… Bununla beraber filmin ilk 5 dakikası gerçekten çok ama çok güzel. Ben bayıldım. Kendi içinde bir bütünlüğü olan, adeta bir kısa film gibi düşünebilceğimiz bu ilk 5 dakika her korku filmi hayranını mest edecek cinsten… , ve bu ilk 5 dakikanın hatrına da filmin geri kalanını da izlemek kaçınılmaz.
pieces.jpg
Filmin geri kalan kısmında da bir avuç yarı çıplak çok güzel üniversteli genç kızın elektrikli testereli bir katil tarafından parçalanmasını izliyoruz. Oldukça fetiş bir konsept… Cinayet sahneleri, Fulci ve D’Amato hayranlarını kesinlikle tatmin edecek cinsten.
pieces.jpg
Yönetmen koltuğunda, Öteki Sinema olarak Slugs (1988) filminden tanıdığımız İspanyol yönetmen Juan Pier Simon var. Pieces, bir İspanyol/Amerikan ortak yapımı (hikaye Boston’da geçmesine rağmen Valencia’da çekilmiş). Yazarı ise ucuz film duayenlerinden Joe D’Amato. Bir sürü güzel aktrisle beraber bir de üstüne üstlük başrolde City of The Living Dead (1980) ve The Exterminator (1980) filmlerinden tanıdığımız, ve şahsen nedense çok sevdiğim, Christopher George var.

PIECES+-+Silver+Ferox+v2+web.jpg

tumblr_ltvbq6RGHO1qzr8nao1_500.gif

Zamanında Amerikan açıkhava sinemalarında baya iş yapmış olan bu kült film, Eli Roth tarafından da favorileri arasında gösterilmiş. 80′lerin slasher janrasını sevenlerin kaçırmaması gereken Pieces, özellikle birkaç sahnesi ile kesinlikle öne çıkan, sanatkarhane ve akılda kalan bir b-film.

 

Öteki Sinema sitesinden alıntı...



#25
Nobbyy

Nobbyy

    Ceo

  • Administrators
  • 5.480 İleti
  • 2.758 Konu
  • Konum:Malatya

Usta seninde maşallahın var. Ne Kadar Çok Teknik Bilgiye Sahipsin Korku Filmleri Hakkında (:



#26
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Usta seninde maşallahın var. Ne Kadar Çok Teknik Bilgiye Sahipsin Korku Filmleri Hakkında (:

Teşekkür ederim üstadım, Nostalji film indir'de filmler hakkında bilgiler ve yorumlar yazmak inanılmaz keyif aldığım bir durum,filmler sadece izlemekle kalmamalı filmler yaşanmalı ve izleyiciler ile bilgi alışverişi olmalı tartışılmalı.

 

Korku sinemasının iki türünü çok seviyorum slash ve psiklolojik tarzı, genelde her filmi izlemeye çalışırım.

 

70 ve 80'li yıllar korku sinemasında senaryoların ve kalitenin tavan yaptığı yıllardır,günümüzde malesef kaliteli senaryolar çok az filmde görebiliyorum.



#27
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Curtains 1983

 

Kanınızı Donduracak bir Giallo tarzı...

curtains_4.jpg

 

Yalnızca slasher türünde değil genel anlamda korku türünde iyi film kıstası 80'li yıllarda rahatlıkla görebiliriz.Curtains'de bu yılların sağlam uzun metrajlarından birisidir.

 

l.jpg

 

Yine tozlu rafların arkasında kalmış bir giallo-slash filmi,filmde işlenen ciinayetler,hunharca katledilen kurbanların çığlıkları kanınızı donduracak,bazı sahnelerinde Mario Bava filmlerinin kalitesine ulaşmış bir yapım...

 

curtains-1983-rare-slasher-oop-f2c4.jpg



#28
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Katliam (Macabre ) 1980

 

Lamberto Bava'nın kült şaheseri...

 

macabredvd.jpg

 

Filmin her karesinde Giallo'nun zirve yaptığı sahneler var.

 

macabe-movie-review-3.jpg

 

 

Kör bir adamın yaşlı annesinin evinde kocasını başka bir adamla aldatan bir kadın ve o esnada küvette erkek kardeşini boğmakta olan kadının evde yalnız bıraktığı küçük kızı… İşte efsane Mario Bava’nın oğlu Lamberto Bava’nın ilk yönetmenlik tecrübesi! Fulci, Argento ve Bava severlerin ağzına layık bir Giallo/Video Nasty kırması: Macabre!

Macabre aslında 70′lerden 80′lere geçiş döneminin, yani Giallo döneminden Video Nasty dönemine geçişin enteresan bir örneği… Şöyle bir geriye dönersek, tam o yıllarda, 70′lerin süper-stilize İtalyan Giallo filmlerinin, artık yerini ultra-vahşet dolu canilik filmlerine bırakmaya başladığını görüyoruz. Videonun çıkışıyla artık vahşet filmleri sinema seyircisi ile sınırlı kalmıyor, otoritelerin gözünden uzak bir şekilde, ailenizin vhs’cisinin raflarından korku hayranları ile buluşuyordu. 1980 ila 1984 arası iyice cozutan bu vahşet filmleri sonunda otoritelerin dengesiz hışmına uğruyor, kurunun yanında yaş da yanıyor ve insanlık daha buna hazır olmadığı için yasaklamalar başlıyordu. (Bakınız: Video Nasties)

1970′lerin öncü Giallo ustalarından Fulci ve Argento bu vahşet ivmesinin başını çekiyorlardı. En büyük Giallo ustası Mario Bava ise ömrü yetmediği için artık malesef korku sahnesinde değildi (ama asla bugünkü Argento gibi yaşlılığında art arda rezalet filmler yapmadı, seyircisini küstürmeden gitti rahmetli). Lamberto Bava, yamyam janrını başlatan en kötü şöhretli filmlerden Jungle Holocaust (1977) filminde Rugero Deodato’ya yine asistanlık yapmıştı. Ayrıca Mario Bava’nın son 15 senesinde de babası Mario Bava’yla çalışmıştı. Bu engin tecrübesinden sonra böylesine dehşet bir vahşet filmiyle beyazperdeye atılması, o dönemin akımına tam da cuk oturuyordu.
macabre-1980-2.jpg
Macabre, eşini aldatan psikopat bir kadının ve onun daha da psikopat kızının hikayesini anlatıyor. Aldatan annenin küçük kızının kendi kardeşini küvette boğması sahnesi oldukça etkileyici. Anne ve babasının sadakatsizliğinin çocuklar üzerinde bıraktığı etkiyi anlatmanın oldukça manyak ve bir o kadar da Freud-sal bir yolu. Ancak olaylar burda bitmiyor. Panik içinde arabayla eve dönen kadın yolda kaza yapıyor ve yanındaki sevgilisi feci bir şekilde can veriyor. Bu olaydan bir yıl sonra, akıl hastanesinden çıkan kadın, kocasını aldattığı o eve geri gidiyor. (Ev dediğim sanırım bir otel olsa gerek).

Not: Genelde filmlerin hikayelerini anlatmayı sevmem. Ancak Macabre’nin hem eski orjinal posteri, hem de Arrow Video’nun yeni yaptığı dvd kapağı, her ikisi de filmin sürprizini daha baştan seyircinin yüzüne yapıştırıyor. Bu durumdan şikayetçi olsam mı olmasam mı bilemedim. Keza iki poster de muhteşem ötesi! Ve zaten filmin sürprizini anlamak için çok da zeki olmaya gerek kalmıyor.



İşler otel sahibi kör genç adamın, olaydan 1 sene sonra otele geri gelen kadının odasından sevişme seslerinin geldiğini duymaya başlamasıyla iyice enteresan bir hale gelmeye başlıyor. (Şimdi tekrar düşünüyorum da tam otel de değil burası, bir nevi pansiyon gibi bir yer, neyse…) Ancak kör adam ne kadar uğraşsa da odadaki erkeğin kim olduğunu bir türlü bulamıyor. Bütün bunlar olurken buzdolabındaki kilitli soğutucu ise bize korkunç bir Nekrofil hikayesinin patlamakta olduğunun sinyallerini veriyor. Ancak zaten filmin posterinde ve kapağında duzdolabı içinde kesik bir kafa olduğu için bu gizemin pek bir önemi olmuyor…

Aslında Lamberto Bava o dönemler İtalya’daki gerçek bir hikayeden etkilenmiş. Kocası öldükten sonra kafasını buzdolabında saklayan bir kadının hikayesi İtalya’da o dönem günlerce gündemi meşgul etmiş… Ancak Macabre’ın gerçek bir hikayeden esinlenerek yazılmış olması, bu küçük Giallo’nun hiç akla hayale gelmeyecek saçmalıklara sapkınlıklara yelken açmasına engel olmamış tabi ki…

(SPOILER: Filmin sonunda bütün bu anlattıklarıma rağmen yine de sizi şaşırtacak, filmin geri kalanıyla hiçbir bağlantısı olmayan olağan üstü bir final sahnesi var!)

Bu arada filmin içeriği kesinlikle 30 dakikalık bir Masters of Horror veya Tales From The Crypt bölümü olmak için daha elverişli. 90 dakikayı dolduracak materyal pek yok. Malesef birçok giallo gibi Macabre da biraz sıkıcı olabiliyor. Oyunculuklar yer yer gülünç derecede abartılı. Görüntü yönetmenliği harika. Renkler, mekanlar, kareler, atmosfer leziz mi leziz. Dönemin İtalyan tür sinemasının bütün artıları ve eksileri Macabre’da mevcut.

Bu film sonrasında Dario Argento’nun Inferno (1980) ve Tenebrae (1982) gibi ikonik filmlerinde yönetmen asistanlığı ve bütün sinema tarihinin en kötü şöhretli birkaç filminden biri olan Rugero Deodato’nun Cannibal Holocaust‘unda (1980) yönetmen asistanlığı yapan Lamberto Bava, esas olarak muhteşem kült Demons‘un (1985) yönetmeni olarak tanınıyor. Ancak ben Macabre’ı izledikten sonra internette bazı kaynaklarda Lamberto’nun en iyi filmi Macabre olduğuna dair yazılarla da karşılaştım. Bence Demons’un yeri apayrı, ancak türün severleri için Macabre (1980) de kesinlikle kaçırılmaması gereken bir film diyerek sözlerimi sonlandırayım…

 

Öteki sinema sitesinden alıntı...



#29
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Şeytanın Oteli (Cold Prey) 2006

02.07.2007_28544.jpg

 

 

Kuzey Avrupa’dan son yıllarda gelen korku filmleri korku seyircisine farklı alternatifler sunuyor. İkliminin de verdiği soğuk ve karanlık atmosferi başarılı bir şekilde kullanan bu yapımlar genel olarak seyirciyi devamlı diken üstünde tutmayı hedefleyen komedinin oldukça az kullanıldığı korku filmleri olarak göze çarpıyor. İşte bu örneklerden biri olarak korku sinemasının olmazsa olmazı slasher türünde çekilen filmlerden biri de 2006 tarihli Norveç yapımı “Fritt Vilt” olmuştu. Her ne kadar dilimize “Şeytanın Oteli” olarak çevrilse de film boyunca iblisvari bir yaratık görülmüyor. Filmi basite indirgeyen Türkçe adına nazaran uluslararası alandaki adı biraz daha tatmin edici “Cold Prey” olmuş.
7440_cold-prey-2-627.jpg
Film, 5 Norveçli gencin dağlık bölge Jotunheimen’e tatil ve snowboard yapmak için yola çıkmalarıyla başlıyor. Yolda yavaş yavaş tanımaya başladığımız karakterler arasında 2 çift ve 1 yalnız erkek bulunuyor. Çiftlerden biri diğerlerine nazaran daha olgun ve aklı başında görünen Eirik ve Jannicke iken diğer ikili olarak daha ilişkilerinin başında ve birbirlerine karşı çekingen olan Mikal ve Ingunn’ı tanıyoruz. Son karakter olarak iki çiftin arasında kendi halinde ve grubun eğlence kaynağı olan Morten bulunuyor. Jotunheimen’e vardıklarında hızla eğlenceye girişen ve snowboard yapmaya başlayan ekip, kısa süre sonra sonu gelmeyecek aksiliklerin ilk halkasıyla karşılırlar. Kayak yaparken ayağını kıran Morten yürüyemeyecek hale geldiğinden yakınlarında bulunan terk edilmiş bir otele isteksiz giriş yapan kahramanlarımız, geceyi otelde geçirmek zorunda kalırlar. İletişim araçları çalışmayan ve kötü hava şartlarından dolayı binada mahsur kalan ekip, mekana yerleştikten sonra keşif yapmaya başlarlar. İlk bakışta sadece eski bir bina olarak gördükleri otelin ziyaretçi defterinde garip mesajlar gören gençler, çok geçmeden otelin karanlık bir geçmişe sahip olduğunu ve dahası bulundukları yerde çok tehlikeli bir katilin var olduğunu fark edeceklerdir.



“Fritt Vilt” her ne kadar slasher türünün bilindik formüllerini içerisinde birebir barındırsa da, bu klişeleri son derece sert ve etkili bir üslupla harmanlayan bir film. Özellikle Amerikan sinemasından görmeye alıştığımız bu türün, Kuzey Avrupa yapımlarında daha farklı bir etkileyiciliği olduğunu söylemek mümkün. Gerçek mekanlarda çekilen film, Jotunheimen dağlık bölgesinin soğuk ve tekinsiz atmosferini sonuna kadar kullanıyor. Çekim aşaması yaklaşık 2 yılı bulan, helikopterlerle malzemelerin dağlık bölgeye taşındığı ve -25’lere vardığı söylenen soğuklar kuşkusuz oyuncuların performanslarına da olumlu anlamda yansımış.
site_28_rand_827923882_cold_prey_627.gif
Genel anlamda 5 kişinin performanslarını izlediğimiz filmde, bir kişi var ki kanımca filmin başarılarının en büyük etkenlerinden biri. Baş kadın aktris Ingrid Bolso Berdal’in filmin başındaki sessiz ve soğukkanlı duruşunun, gizemli katilin ortaya çıkmasıyla güçlü ve savaşçı bir kadın karaktere dönüşme performansı tek kelimeyle mükemmel. Uzun boyu, beyaz teni ve mavi gözleriyle tipik İskandinav güzeli olan oyuncu, hikaye ilerledikçe hiç beklemeyeceğimiz sertlikte bir savaşçıya dönüşen karakterin içinden adeta ‘Viking ruhunu’ ortaya çıkarıyor. Gizemli katile dair ikna edici bir geçmiş hikayesini de öğrendiğimiz film, şüphesiz son dönemde izleyebileceğiniz en başarılı slasherlardan biri. Filmin bu başarısı gösterime girdiği bir çok festivalde aldığı olumlu eleştiriler ve ülkesinde kazandığı müthiş gişe başarısıyla tescillenmiş. Tabii bu durum filmin ikincisinin çekilmesini de kaçınılmaz kılmış zira 2 yıl aradan sonra çekilen “Fritt Vilt 2” de gösterime girdikten sonra yine benzer şekilde olumlu tepkiler almış. Bu noktada filmin üçüncüsünün de yolda olduğunu söylemek yerinde olur. İkincisi de en az ilki kadar tatmin edici olan serinin üçüncü halkasında Ingrid Bolso Berdal’in bulunmaması bana göre büyük bir eksi. Yapımcılar dışında tüm kadronun farklı görünmesi ise filmin nasıl olacağı konusunda daha büyük şüpheler uyandırıyor. Bekleyip görmekten başka şansımızın olmadığı bu aralıkta, ilk iki filmi izleyerek seri hakkında bir fikir edinebilirsiniz. Adettendir, korku filmleri hele ki bu alt tür iyi ya da kötü ayrımı olmadan en çok devam filmi çekilen türlerden biri. Örneklerini daha önce defalarca gördüğümüz “Halloween”, “Friday the 13th” gibi klasiklerden tutun da kıyıda köşede kalmış bir çok filmle ister istemez karşılaştırma yapacağınız bir yapım var karşınızda. Ancak sizi temin ederim ki “Fritt Vilt” özellikle bu tarz filmleri seviyorsanız mutsuz ayrılmayacağınız bir film.

Korku sitesinden alıntı...



#30
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum ( I Know What You Did Last Summer ) 1997

I-Know-What-You-Did-Last-Summer-1998-Fro

Bu sır Ölene Kadar Bizde Kalacak...

 

Julie, bir değil tam iki filmin final kızıdır. İlkinde arkadaşları Helen, Barry ve Ray ile beraber arabayla giderken bir adama çarparlar. Ölen adamın cesedini okyanusa atarak bu konu hakkında bir daha konuşmamaya yemin ederler. Bir sene sonra “geçen yaz ne yaptığınızı biliyorum” mesajlarını takiben kancalı katil cinayetlerine başlar.

25953953.png

Julie ve Ray giriştikleri hayatta kalma mücadelesinde kancalı katilden kurtulurlar. Ancak bir sene sonraki zayıf devam filminde kancalı katil tekrar ortaya çıkar ve ikilinin peşine düşer. Julie ve Ray bir kez daha hayatta kalmayı başarır. Seriye ait I’ll Always Know What You Did Last Summer (2006) isimli berbat bir üçüncü devam filmi daha vardır ama bunda ilk iki filmdeki karakterlerden hiçbiri yer almaz.

fhd997YDS_Jennifer_Love_Hewitt_035.jpg

80'li yıllardan bu zamana kadar gelen teen-slasher çılgınlığı doksanlı yılların sonuna kadar belirli bir çizgide senaryolarda bir çok kaliteli yapım görebilmekteyiz,Geçen Yaz Ne Yaptığını biliyorum,Yine Kevin Williamson imzalı bu film, doğal olarak “Scream”in açtığı yoldan yürüyordu. Filmdeki kurban karakterler, bu sefer korku filmi klişeleri yerine, bu filmlerin birçoğunun dayandığı yerel efsaneler konusunda bilgi sahibiydi. Ama “Scream”de olduğu gibi bilgi sahibi oluşları bir işe yaramıyor, sadece çaresizliklerini perçinliyordu. “Ne Yaptığını Biliyorum” (“I Know What You Did Last Summer”) da “Scream” gibi, hem türün klişelerini, hem onlara kaynaklık eden yerel efsaneleri kullanıyor;bu filmdede yine ileriki yıllarda oluşacak bir Jason Woorhes'in doğacağı ve yıllar sonra o bölgedeki gençleri tek tek katledeceği bir şehir efsanesine doğru giden bir seri olabilirmiydi.

dh64ba.jpg

 

Filmde yine gençlerin ihmalkarlığı sonucu yapılan bir hata,yine bir kedi fare oyunu,teen-slasher filmlerinde olmazsa olmazlardan olan final kızları bu kez Julie yani Jennifer Love Hewitt başrole soyunmuştur,70'li yıllardan Halloween "Cadılar Bayramı"ndan bu yana o kadar çok slasher filmi çekilmiştirki ama nedense bir çoğunu tekrar izlemeyi bırakın unutulup gitmiştir,Geçen Yaz Ne Yaptığını Biliyorum,kesinlikle 90'lı yılların kült slasher yapımlarından bir tanesidir.



#31
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Gerçek Efsaneler (Urban Legend ) 1998

 

Şehir Efsaneleri gerçektir...

3272320569348fed967ba325e07ca331.jpg

 

 

Jamie Blanks imzalı “Urban Legend”, tür içindeki filmleri ya da onlara kaynaklık eden efsaneleri değil, internet sayesinde kitle iletişiminin inanılmaz bir hız kazandığı günümüzde, ‘chat’leşirken birbirimize anlattığımız ve ‘bunu başka bir yerde daha duymuştum’ hissi yaratan modern efsaneleri çıkış noktası olarak alıyordu. Filmin sapık katili, bu efsaneleri bilen ve eğlenmek amacıyla sürekli olarak birbirlerine anlatan kurbanlarını yine bu efsaneleri taklit ederek öldürüyordu; dolayısıyla “Urban Legend” da “Scream”in açtığı yolda, kendinin farkında olan bir film olmayı sürdürüyordu.

Ne yazık ki, “Scream”le başlayan bu ikinci furyanın aktörleri de tarih derslerini pek iyi çalışmamıştı. İlk dönemde türün inişe geçmesini sağlayan tüm hataları tekrarladılar. İlk dönemdeki filmler nasıl “Halloween”ı şablon kabul edip, onu taklit etmeye çalıştıysa bu filmler de gişe başarısını getiren “Scream”in yolunda ilerlemeyi tercih ettiler. Filmlerin senaryolarında ve anlatım yapılarındaki benzerliklerin yanında oyuncu seçiminde de aynı eğilimi gösterdiği gözleniyordu. Hepsi TV’de ünlenen genç yüzleri kullanıyordu. Yüzleri çabuk tüketilemeye çok elverişli olan bu isimler, izleyicinin bu filmleri aynıymış gibi algılamasına yol açıyordu. Ve tabii ki biraz ses getiren her filmin devamı yapıldı. 2000 yılında “Scream 3” vizyona girdiğinde, bu türde yapılmış her şeyi şikayet etmeden izleyen fanatikler bile “Ne izleyeceğimi çok iyi biliyorum, bu filme niye gideyim ki?” havasına bürünmüştü.
urban-legend-1998-04-g.jpg?w=788
İlginç olan, filmlerin gittikçe kötüleşmesiyle kurtulma umudu olarak yine klasiklerin görülmesi. Geçtiğimiz yıllarda izlediğimiz “Korku Bayramı 2 (Halloween: Resurrection)”, “Halloween” hayranlarının da zaten fazla olmayan beklentilerini- bile karşılamaktan çok uzaktı. Keza, yine 2 yıl önce, sessiz sedasız vizyona giren “Hasat” da korku filmi meraklıları arasında bile bir kıpırdanma yaratamadı. Tüm bunlar türe dair, yaratıcı bir çıkış umutlarını günden güne azaltırken yapımcıların ve de dağıtımcıların, ısrarla sıradan ‘slasher’lara para yatırması gerçekten ilginç.Yine geçtiğimiz yıllarda vizyona giren “Korku Kapanı” (“Wrong Turn”) da maalesef bu sıradanlık halkasına eklenen bir film olmanın ötesine geçemiyor.
revenge+urban-legend-1998-03-g.jpg
Israrla teen-slasher alt-türünün üstüne gidenler, “Scream”e kadar yaşanan tıkanmada, pek çok yönetmenin yaptığı gibi, çözümü yine yanlış yerlerde arıyorlar. Türün fanatikleri ise ikinci bir “Scream” vakasının ne zaman gerçekleşeceğini merakla bekliyor…

Korku sitesinden alıntı...



#32
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Ölüm Çıkmazı (See No Evil) 2006

 

Kane'den kaçamazasınız...

See_No_Evil_Widescreen-%5Bcdcovers_cc%5D

ÖLÜM ÇIKMAZI / SEE NO EVIL' cezalarının azaltılması karşılığında harabeye dönmüş eski bir otelin tamirat ve dekorasyonunu yapmak üzere seçilmiş sekiz genç mahkumun hikayesini konu alıyor. Şu anda otelin yabancılara yoğun nefret duyan efsanevi bir katili barındırdığından habersizdirler. İçlerinden bir kadının katil tarafından kaçırılması ve genç kadının akıbetinin bilinmemesi üzerine, cesaretlerini toplayıp, vahşet peşinde koşan muazzam ve yenilmez bir güçle yüzleşmeleri gerekecektir.

seenoevil.jpg

Klişe bir grup genç ve başlarından geçen olaylar dizisi temasına ek olarak bir de lanetli-şeytani ev konseptinin eklendiği yapımlardan biri olan See No Evil,eğlenceli başlayan sonlara doğru gerilimin tırmandığı;seyredilebilir,iyi bir alternatif.Hapishanede tutuklu bulunan dördü erkek dördü bayan toplamda sekiz mahkum,cezalarında ufak bir indirim karşılığında mazisi pek de parlak olmayan Blackwell otelinin restorasyon işleriyle görevlendirilmiştir.Üç günlük çalışma periyodu sonrasında cezalarında bir aylık indirim kazanacak olan gençler birbirleriyle didişe dursunlar,otelin asıl sahibi üzerlerinde şeytani planlar yapmaya başlamıştır bile...

see-no-evil-20060327025513961-000.jpg

Otelde asıl işleri olan çalışmaktadan ziyade etrafı keşfe koyulan kahramanlarımız çok geçmeden gözleri oyulmuş cesetlerle karşılaşırlar.Aralarından birinin de ansızın ortadan kaybolması ile epey panikleyen gençler,artık otelde yalnız olmadıklarının bilincindedirler.Ellerinde zincirler,kafasında ise kurşun deliği olan dev cüsseli bir adam peşlerine düşmüştür.Başlarındaki gardiyan ise eskiden yine aynı otelde gerçekleşen bir alıkoyma olayında kahramanca görev almış eski bir polistir.Zamanında haber bültenlerinde epey sükse yapan kahramanımız,yarım bıraktığı işi tamamlamaya heveslidir.

 

 
Teker teker avlanmaya başlayan genç mahkumlar ise bir yolunu bularak lanet otelden çıkmanın peşindedir.Takım ruhundan çok uzak olan kahramanlarımız,bakalım peşlerindeki dev cüsseli adamdan kurtulabilecek midir?

 

08-Zoe.jpg

 

Bu cep telefonunu yuttururum sana...

 

Çatıda uyuşturucu kullanan dört kişiden biri olan Zoe aslında saklandığı dolapta katilin gözünden kaçmıştır. Katil uzaklaşırken çalan telefonu nedeniyle yakalanır. Çağımızın en büyük uyuşturucularından biri olan cep telefonuna harika bir gönderme. Katil Zoe’yi yakalanma sebebi olan cep telefonu ile öldürür. Telefonu Zoe’nin boğazına tıkar ve ağzını eliyle kapatarak boğulmasını bekler.



#33
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Herkes Ölecek (No One Lives) 2012

herkesuvu.jpg

Vahşi bir katil, tatil yapan bir grup öğrenciyi gözüne kestirir. Gençlerden sadece biri, katilin elinden sağ kurtulmayı başarmıştır. Emma hayatta kalmayı ve saklanmayı bir şekilde başarır. Tam her şeyin bittiğini sandığı anda ise hırsız bir otoyol çetesi tarafından kaçırılır. Parası için kaçırıldığını sanan Emma'nın hayatı aslında tekrar tehlike altındadır. Katilin geride kimseyi bırakmaya niyeti yoktur...

no-one-lives_2012-1-1200x75.jpg

 

No One Lives 2012 yılı mahsulü Ryûhei Kitamura tarafından yönetilmiş olan ABD yapımı bir film. Senaryosunu ise David Cohen yazmış.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

Devam eden 32. İstanbul Film Festivali’nin Geceyarısı Çılgınlığı bölümündeki üç filmden biri olan No One Lives’i Kadıköy Rexx’de izledim. Salon pek dolu sayılmazdı ama ilahi ışıklarıyla bizi aydınlatan bağımlı cep telefonu kullanıcılarından, bütün uyarılara rağmen koca bir paket mısır cipsini kutu kola eşliğinde rahatsız edici desibelde gürültü kirliliği üreterek tüketenlere kadar geniş yelpazeden bir seyirci topluluğu mevcuttu. Kitamura’nın son filmini ağız tadıyla izleyebilmek için insanüstü bir çabayla konsantre olup, dış seslere karşı izole konuma geçmekten başka çarem kalmadı.
Adelaide-Clemens-in-No-One-Lives-2012-Mo
Kitamura sıkı takibimdeki Japon yönetmenlerden biri. Özellikle ülkesinde çektiği Versus (2000), Alive (2002), Aragami (2003) ve Azumi (2003) gibi filmleriyle kendisine belli bir hayran kitlesi edinen 1969 doğumlu yönetmen, 2008 yılında Clive Barker’ın kısa hikâyesinden sinemaya uyarlanan The Midnight Meat Train ile okyanus ötesine transfer olmuştu. Vinnie Jones’un başarıyla hayat verdiği seri katilin, kesim hayvanı gibi davrandığı kurbanlarını hunharca katletmesini, katilin peşine düşen bir fotoğrafçının gözünden anlatan The Midnight Meat Train, ilgi çekici konusuna rağmen gişede çuvallamıştı. Tipik bir ABD yapımı slasher görünümündeki No One Lives ile gurbet ellerdeki ikinci işine imza atan Kitamura, bir süre daha oralarda takılacak gibi görünüyor.

No-One-Lives-Still-Knife-2012.jpg

No One Lives, slasher hayranlarının pek de yabancısı olmadığı, iç çamaşırları ile ormanda çığlık atarak kaçan genç bir kızın görüntüleri ile açılır. Daha ilk sahneden ne tarz bir film izleyeceğimiz hakkında önemli ipuçları içeren bu sahne sonunda genç kızın uzun bir süre önce kaçırılan Emma Ward olduğu anlaşılır. Aralarında bir hayli yaş farkı bulunan bir çift, arabalarının arkasına bağlı karavan ile yeni taşındıkları eve doğru şehirlerarası seyahat etmektedir. Yollarının üzerindeki tenha bir restoranda yemek molası verirler. Kural tanımaz bir aileden oluşan altı kişilik bir çete ise ters giden bir soygun sonrası aynı mekâna gelir. Birbirleriyle bağlantısız gibi görünen bu üç olayın kahramanları, çetenin düşünmeden hareket eden heyecanlı üyesinin seyahat eden çifti soymaya karar vermesi ile kendilerini büyük bir kan gölünün ortasında bulur.

No One Lives, gücünü seyirciyi şaşırtmaya yönelik sürprizlerden almıyor. Tür dahilinde gerçekleşebilecek olası sürprizlerinin hemen hepsini filmin ilk bölümünde tüketerek, asıl iddialı olduğu kısma geçmek için acele ediyor. Zaten bu ilk kısımdaki diyaloglar ile ‘geliyorum’ diye bağıran sürprizlerin ayak seslerinin, seyircinin kendini zeki hissetmesini sağlamak için yapılmış ucuz numaralar olduğu biraz fazla hissediliyor. Bunları daha çaktırmadan yapabilirdi. Gelelim asıl mevzuya. Taraflar belli olduktan sonra çılgın bir kovalamaca ile kedi fare oyunu arasında sıkışıp kalan bir hesaplaşma sürecine ait birbirinden kanlı birçok cinayet işleniyor. Fakat bu sahneler arasındaki geçişler, inandırıcılık ve süreklilik açısından bir parça pürüzlü olmuş. Geriye bir tek cinayet sahneleri kalıyor ki ‘gore’ ibresi yüksek bol kanlı cinayetlerin tamamı türe düşkün bünyeleri memnun edecek kalitede. Kitamura’nın bu sahneler üzerine yoğunlaşarak stilize bir iş çıkartma niyetinde olduğu açıkça belli oluyor.
no-one-lives_2012-5-900x600.jpg
Velhasıl fazla kafa yormadan izlenebilecek, biraya meze olacak, kırmızının sık sık bütün ekranı kapladığı bir korku filmi arıyorsanız, No One Lives bu ihtiyaçlarınıza fazlasıyla karşılık verecektir. ‘Çılgın Kitamura’ markasıyla servis edilen, kopuk birkaç ‘gore’ sahne de bonusu. Daha ne olsun!

 

Öteki Sinemadan alıntı...



#34
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Kara Cuma (Black Christmas) 2006

 

Noelini Kabusa çevireceğim...

BlackChristmas2006CustomDVDCover-2.jpg

1974 yılında çekilmiş ve kült korku filmlerinin öncüsü sayılan filmin yeniden yorumlanışı... Çocukluğu annesi tarafından hapsedildiği çatı katında geçen ve hiç aile sevgisi yaşamamış olan Bill, ancak cinayet işleyerek bu durumdan kurtulur ve kasabadan kaçar. Yıllar sonra tekrar kasabaya döndüğünde eski evlerinin küçük bir kız yurduna dönüştüğünü görür. Yine çatıya gizlenen Bill, önce tuhaf telefonlarla rahatsız etmeye başladığı kız öğrenciler için tam bir tatil kabusuna dönüşür.

bc65%255B1%255D.jpg

Filmin Dublajını nihayet geçen hafta izlemiştim,öncelikle şunu belirtmeliym,Silent Night Deadly Night'dan beri severek izlediğim noel konulu nadir slasher yapımı,öncelikle korku filmlerinin özellikle slasher yapımlarında yapılan bir hata sonucu en masum insanı bile eline bıçağı alan kesip doğrayan bir seri katile dönüştürebiliriz.,genellikle yapımlarda bu tarz senaryoları görebiliriz.

black-christmas-jpg_104256.jpg

Film, yılbaşından hemen önce, kızlar yurdu gibi nitelendirilebilecek bir evde geçiyor. Eve sapık telefonları geliyor (ve telefonlar gerçekten de çok sinir bozucu ve sapıkça) ve oluşacak gerilim kasırgasının ilk esintileri böylece sunulmuş oluyor. Tatil dönemi olduğu için kızların büyük bölümü ailelerinin yanına gidiyorlar ancak tek tük de olsa evde kalacak olan asıl kızlarımız için eziyet ve ölümden beter gerilim dolu saatler beklenmekte. Tek bir şey söyleyeceğim bunun dışında, bu filmin doğrudan konusu ile ilgili olarak: BU Film, “telefonla arayan sapık katil aslında evin içinde!!!” – the killer is in the house!!! (çatı katında) uygulamasının korku sinemasındaki ilk örneğidir.Torso filminden bu zamana kadar evin içerisinde sıkışıp kalıp tek tek katledilmelerini

izlediğim bir kaç filmden bir tanesi idi.

33511289.png

Yapımın bende etki bırakan tarafı slasher tarzının yanında psikolojik yönününde ağır basması idi,Black Christmas'ın ilk filminden aldığım tadı bu remakinde tavan yaptığını söyleyebilirim.



#35
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Let's Scare Jessica To Death 1971

lets_scare_jessica_to_death.jpg

 

Yetmişli ve seksenli yıllar denildiği zaman korku sinemasının slash ve gore tarzının yayıldığı yıllardır,o yılların korku filmlerindeki senaryo kalitesi nedense günümüzün bir çok korku filmlerinde görememekteyiz.John Carpenter\'in Michael myers\'li Halloween serisi,Dario Argento\'nun cadı üçlemesi,Sean S. Cunningham\'ın Jasonun korku saçtığı 13.cuma serisi, Wes Cravenin rüyaların yaratığı Freddy Krugerin Elm Sokağında Kabusu ve tabiki Anthony Perkins\'in sapık serileri bu filmler nedense yıllar geçsede yıllanmış birer şarap gibi kalitelerini korumaktadırlar.

Jessica9.JPG

Lets scare Jessica to death yapımıda en az bu filmler kadar kaliteli ama nedense genellkle arka planda kalmış bir filmdir.Slash tarzının o yıllarda ki en önemli temsilcilerinden biri olan yapım psikolojik gerilim filmlerinde hoşlana ların asla kaçırmaması gerektiği bir yapımdır.Jessicanın şizofrenik bir hasta olması nedeni ile gördüğü hayaller ve içinden çıkamadığı ruhsal bunalım ve yaşadığı karabasan senaryosunı yönetmen ve senarist John D.Hancock olağanüstü bir kalitede izleyiciye sunmaktadır.

guineapigs.jpg



#36
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Çığlıklar (Suspiria) 1977

Suspiria.jpg

Koskoca 32 yıl geçmesine rağmen hala zihinlerimizde etkisini koruyan özel filmlerden bir tanesidir.Büyük üstad Dari Argento'nun bu efsaneleşmiş kült klasiğini izlemek için o yıllarda sinema kuyrukları oluşurmuş,peki nedir bu kült klasiği bizlere sevdiren noktalar,Escherstrausse denilen bir bölgede geçen bu kült yapım,yağmurlu ve kasvetli bir gecede başlıyor,iç gıcıklatıcı goblin müziği ve mistik bir hava izleyciyi o dakikadan itibaren kendisine bağlıyor.

suspiria-taxi.jpg

Almanya'da yatılı kız öğrencilerin kaldığı bir okul "bale" öğreten bir okul dersek daha doğru olur,içerisinde işlenen akıl almaz cinayetleri,kızların bir bir katlediilmesini  film boyunca görüpde etkilenmemek gerçekten elde değil,Suzie Bannion ismli bir genç kız rolü ile Jessica Harper başarılı bir performansı ile bu gore klasiğine Dario Argento gibi bir ustanın yüzünü kara çıkarmamış o yıllarda herkesin takdirini kazanmış,

SuspiriaDarioArgento2.jpg

Suzy'nin okulun kapısına gelene kadar sanki bir şeyler olacakmış fikrine sahip olmaya başlaması ve dediğim gibi o iç gıcıklatıcı müzik film boyunca sürmesi filmin beğendiğim en önemli noktalaarıydı,ilk cinayetteki, şaheser bir tablo kalitesine sahip katliamı izlerken nefesim kesildiği yeridir,kızın penecere kenarına gelip dışarıda gördüğü bir gölgenin ne olduğunu öğrenmek amacı ile yaklaşması anında ve goblinin müziğinin ritminin artması ve pat diye bir elin kızın saçlarından tutup camı kırması anındaki o heyecan gerçekten müthişti,kızın katledilmesindeki trajedi hala unutamadığım noktalardır.

suspiria5.jpg

Defalarca kalbinden bıçaklandığı sahne göğüs kafesinin parçalanıpda kalbini görmemiz filmdeki "gore" tarzını yada slasher diyelim ancak bu kadar güzel olur dedittiriyor.Keşke kızın iple asıldığı sahnede zoom yapmasalarmış,kısaca bu film üçlemenin başlangıcıdır daha sonra inferno ve gözyaşların annesi filmleri çıktı ama suspirianın yeri gerçekten bir başka...



#37
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Cehennem (İnferno ) 1980

 

Inferno-front.jpg

 

Büyük üstad İtalyan yönetmen Dario Argento'nun cadı üçlemesi olan üç anne efsanesinin devamı niteliğinde izleyiciye sunduğu İnfenferno’da Goblin yerine Keith Emerson ile çalışmış olan Argento,  Dikkat edilirse her 3 bölümde farklı şehirlerde geçer. Müzikal anlamda Goblin Almanya’daki gothic bale okuluna ne kadar çok yakıştı ise, Emerson ‘ da Newyork’un gece mavisine o denli yakışmıştır.

screenshot-640-01.jpg

Mater Tenebrarum karanlıklar annesi İnfernonun başcadısıdır.Üçüncü filminde ise  La Terza Madre(gözyaşlarının annesi)olduğunu izleyenler bilirler.İnfernoda senaryo Newyork'ta geçiyor Rose Elliot rolü ile İrene Miracle kitapçıdan bir kitap alması ile başlıyor.Rose kitabı okumaya başladığı andan itibaren aslında bulunduğu evin cadılar tarafından yaptırıldığını ve mater tenebrarumun artık peşinde olduğunu öğrenir.

inferno.jpg

Roma’da yaşayan müzik öğrencisi kardeşi Marc’a mektup yazıp kendisine yardımcı olması için Newyork’a çağırır. Marc bu andan itibaren yukarda bahsettiğim genç kızı görmeye başlar ( kucağında bir kedi ile birlikte). Daha sonraki sahnelerde insana saldıran kediler dikkate alınırsa kucağında kedi ile görünen güzel cadının pek de tekin olmadığı anlaşılacaktır. Kızkardeşinin mektubu üzerine Newyork’a gelen Marc ürkütücü olayların peşine düşer. Suspria’da filmin açılış sahnelerinde okuldan kaçan kız tarafından ana karaktere verilen ipucu, İnferno’da kızkardeşinin şüpheli ölümünü araştırmaya başlayan Marc’a kızkardeşi tarafından farklı şekilde bırakılacaktır.

inferno05.jpg

Görüldüğü üzere her iki bölümde de Argento izleyiciyi tıpkı ana karakter gibi filmin başlarında küçük bir ipucu ile baş başa bırakır, film boyunca peşinden sürükler ve kilidi açacak anahtarı kendi elinde tutar. Filmin unutulmaz sahneleri vardır ki bunların en unutulmazı odadaki su altı sahnesidir.Bu özel seriyi izlemediyseniz murlaka izleyin derim.Böylece Dario Argento'ya neden büyük üstad dediğimi anlarsınız...



#38
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Kanlı Göl ( Bahia De Sangre/A Bay of Blood) 1971

bahia+de+sangre.jpg

 

İlk olarak üniversite bitirme tezimi Jason Voorhees üzerine yaparken karşılaşmıştım bu filmle. İlk slasher filmi olarak Mario Bava’nın Twitch of The Death Nerve’ü diye bir filmden bahsediyorlardı. Gel zaman git zaman, neredeyse 3 buçuk sene önce izlemek üzere aklıma koyduğum bu filmi uncut (sansürsüz) bir şekilde bulup izlemek ancak bugüne nasip oldu.

Mario Bava, Dario Argento ile beraber “giallo” janrasının iki usta isminden biri. Heykeltraşlık, ressamlık, daha sonra özel efekt uzmanlığı ve sonunda yönetmenliğe uzanan bir kariyeri var Bava’nın. Kendisinin sanatla bu kadar iç içe olması, filmlerinin zerafetine de yansımış. Bava’nın filmleri birçok açıdan aksayan b-filmler olarak sınıflandırılabilir. Ancak bütün bu aksaklıklar içinde dönemin diğer İtalyan korku filmleri gibi bir zerafet hakim olduğu da muhakkak. Yönetmenlik hayatına 1960′larda başlayan, ve Black Sabbath (1963) gibi bir kült klasiğe imza atan Bava, 1970′lerin başına geldiğimizde giallo janrası içerisinde yeni bir formüle imza atarak A Bay of Blood’i (Twitch of The Death Nerve) çeker. Filmde 13 karakter vardır ve bu 13ünü de birbirinden vahşi ölümler beklemektedir. (Normalde yazılarımda filmlerin içeriği hakkında böyle bilgiler vermekten kaçınırım. Ancak bu örnekte durum farklı. Keza bu 13 karakter ve 13 ölüm, filmin DVD’sinin kabında bile yazıyor. Film bu şekilde sinema tarihine geçmiş durumda. Ayrıyeten bu bilgi filmin sürprizini de kaçırmıyor diyebiliriz)

Sıradan bir giallo iken, filmdeki bütün karakterlerin eksiksiz teker teker öldürülmesiyle salt bir Grand Guignol festivaline dönüşen A Bay of Blood, sonraki yıllarda Halloween (1978) ve Friday the 13th (1980) ile doğacak “slasher” janrasını da doğurmuş oluyordu. Korku edebiyatında Agatha Christie’nin 10 Küçük Zenci adlı hikayesinde bu slasher durumun bir benzerini görmek mümkündü, ancak A Bay of Blood sinemada bir ilkti. Ve tabi İtalyan usulü olarak, bütün ölümler de son derece vahşi ve enteresandı (Daha sonra Friday the 13th – Part 2‘de (1981) tekrar kullanılacak sevişen bir çiftin sırtlarından mızrak geçirmek gibi…)
reazione_a_catena_splatter.jpg


Filmin DVD’sinde bir “ölüm menüsü” mevcut. Bu menü ile birbiri ardına 13 cinayet sahnesini de izlemek mümkün. Böyle bir film için cuk oturmuş bir DVD seçeneği (Jason X (2001) ve Freddy vs Jason (2003) filmlerinde de aynı olayı görmüştüm)

Filmin konusu son derece basit. Doğal güzellikler içinde bir koy, üzerine çeşitli oteller yapılmak üzere sahibi olan yaşlı çiftten satın alınmak istenmektedir. Buna izin vermeyen çift, koyu satın almak isteyen çift ve o koyda yaşayan ve bu olayla ilgisi olan diğer karakterlerin hepsi bir bir öldürülmeye başlar. Acaba katil kimdir? …
Bahia+de+sangre+6.jpg
Filmden aklımda kalan birkaç enteresan detay var (Bava’nın detaylara son derece dikkat eden bir yönetmen, bir sanatçı olduğunu hatırlatmakta yarar var) İlk cinayet esnasındaki tekerlekli sandalyenin tekerleğinin yavaş yavaş dönüşü, doğa bilimci karakterin masasında uğraştığı böcekler, çırılçıplak denize giren kızın bedenine değen cesetin eli ve su içinde bulunan cesetin yüzüne yapışan ahtapot!
4033665759_169b1c79a0.jpg
Yapımının üzerinden neredeyse 40 yıl geçtikten sonra film biraz “eskimiş” ve eskimese de bir nebze hafif denilebilecek bir film. Ancak kesinlikle bu, filme enerjisi ve zerafetinden pek birşey kaybettirmiyor. A Bay of Blood, korku sineması için bir mihenk taşı…

Öteki sinemadan alıntı...

 

İtalyan  "gore","slasher","trash"tarzının üstadları olan Dario Argento,Lucio Fulci,Mario Bava,Sergio Martino,Umberto Lenzi,Pupi Avati'nin filmlerini izlemenizi tavsiye ederim.



#39
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Uykusuz (Sleeples / Non Ho Sonno) 2001

 

 

 

sleepless_a_111.jpg

 

Korku sinemasında giallo tarzının büyük ustası Dario Argento imzalı uykusuz filminin kritiğini yaparsak öncelikle belirtmek gerekirse filmin finaline kadar Argento esintilerini görebimekteyiz.

 

Filmin başında trende işlenen cinayetin  bir Dario Argento tekniği ile senaryoya çevrildiğini görmekteyiz,nedir bu teknik diye sorarsak,Dario Argento senaryolarında işlenen cinayetlerin bir picasso tablosu kalitesinde olmasını ister,öncelikle trende kadının kaçış esnasındaki müzikten tutunda,katilin bıçağı farklı açılarda kullanması,kamera açılarının değişmesi,ve tabiki genelde cinayetlerinde nasıl John Woo filmlerinde güvercin uçurmayı senaryolarında bir tarz olarak benimsedi ise, Argento'da yağmurlu ve kasvetli havayı ve buna birde kulak gıcıklatıcı bir fon müziğini bir tarz olarak benimsemiştir.

 

SleeplessScreen02.jpg

 

Bu sahnede kurbanın arabanın içinde katille boğuşması esnasındaki sahne slasher tarzının kalitesinin nasıl olması gerektiğinin adeta dersini vermektedir,boynuna vurduğu bıçak darbesi bana bir çok filminden tanıdık gelmedi değil,genelde İtalyan giallo tarzının neden bu tarzın öncüsü olduğunu Dario Argento'nun filmlerini takip edenler bilirler.

 

Sleep3.jpg

 

Alfred Hitchock'un 1960 yılında çevirdiği başyapıt olan Anthony Perkins'in oynadığı Psycho filminde artık kültleşen duş sahnesini 70'lerden bu zamana kadar gelen giallo tazının korku sinemasında ne kadar önemli bir yeri olduğunu görebilmekteyiz,günümüzde artık teen slasher haline gelen bu tarz,istismar sineması ve genelde işlenen cinayetlerde kadınların hedef olması, hatta bunların genelde hayat kadınlarının olması özellikle İtalyan korku sinemasında bu temayı çok sık görmekteyiz.

 

sleepless.jpg

 

Dario Argento'nun Profondo Rosso ve The Bird with the Crystal Plumage (L’Uccello Dalle Piume di Cristallo) filmlerine adeta atıfta bulunarak yine cezbedici ve şaheser bir Picasso tablosuna çevirmiş yapımı,saygılar büyük usta Dario Argento...



#40
crazybeau

crazybeau

    Dublör

  • Üye
  • 130 İleti
  • 3 Konu
  • Konum:Bakırköy

Body Count (Camping Del Terrore) 1987

 

Ölüm sizi bu kampta bekliyor...

camping-del-terrore-4-420x310.jpg

 

 İstismar sinemasının İtalyan yönetmeni Ruggero Deodato, 1979 yılında çektiği istismar sinemasının belkide en vahşi filmlerinden Cannibal Holocaust gibi yasaklanmış bir yapımdan  sonra ününe ün katmıştır,bu vahşi filmden sonra bir çok kez yoğun tepkiye uğramış bir yönetmendir,1987 yılında Camping del terrore ile yani Terör Kampı ile slasher tarzına da adım atayım demiştir.

 

tumblr_m4356d9Qin1rtyh7lo1_500.jpg

 

Filmin geçtiği bölge yine artık kalıplaşmış olan bir kamp bölgesi seçilmiş,yine İtalyan sinemasının giallo tadında bir lezzete ulaşmış bir yapım olduğunu belirtmekte fayda var,müzik filme cuk oturmuş diyebilirm,kurbanın arabadan indiği sahnede müzik adeta zirve yapmıştır,katilin yine sır perdesi içinde kurbanının üzerine giderken değişen kamera açıları bana bir Dario Argento yada Mario Bava senaryolarını anımsatmıştır.

 

xwepnpD.640x360.0.jpg

 

Bu işlenen cinayetlerden 15 yıl sonra bu kamp bölgesini bir grup genç ziyaret eder fakat bu kamp onlar için kabus olacaktır.Gaiio tarzını  belkide finaline kadar  dibine kadar yaşatacak,sizi adeta koltuğunuza çivileceyek bir yapım.






0 Kullanıcı konuyu okuyor

0 Kullanıcı, 0 Misafir, 0 Kayıtsız kullanıcı